Resmi öğreti dışındaki gerçek, yazılı tarih; efsanelerden oluşan, birbirinden kopuk olaylar yığını değil, biri diğerinin nedeni olan, zincirleme olarak diğerine dönüşen, toplumsal, sınıfsal çıkar çatışmalarının bir izdüşümüdür.
Bugün, “ küresel efendilerin “ egemen olduğu bir dünyada; aşırı zenginlikle aşırı yoksulluk, bitmeyen savaşlarla barış ve huzur arayışları, baskı ve egemenliklere karşı demokrasi ve özgürlük mücadeleleri, doğa katliamlarına karşı çevrecilik, gericilikle çağdaşlık v.b. sürgit çatışma halindedir.
Gelenekçi kültürün kıskacından kurtulmuş, bireysel çıkarlarının esiri olmayan, özgür dünyaya açılan yolcuları bekleyen önemli bir görev var:
“ Evrenin doğal seyrine, insan doğasına aykırı olan her şeye sonuna kadar muhalefet.”
Aksi bir tutum; birer figüran olarak olayların, içinde olmadığımız bir hayatın peşine takılıp sürüklenmek, kayıtsızlık, bencillik, tembellik labirentinin içinde dolanıp çaresizce “ kurtarıcıları “ beklemektir.
Nelere, kimlere karşı muhalifiz?
Hayat ve toplumsal yaşam; sürekli olarak el uzatmamız, omuz vermemiz gereken görevler çıkarıyor karşımıza. Küresel dünya düzeninin kıskacında yaşıyoruz hepimiz. Evrenin, toplumların ve bireylerin geleceği güvenli değil. Doğada ve toplumlarda yaşam her an dört bir yanda yeniden filizlenirken; ihtiraslar, doymayan egolar, savaşlar, hastalıklar, yoksulluk ve açlık, içinde yaşadığımız evreni gittikçe daha fazla tüketiyor.
– Her geçen gün dünya servetinin ( emeğin üretiminin ) daha fazlasını tepedeki sermaye baronlarına aktaran küresel kapitalist sisteme ( emperyalist sömürgeciliğe ),
– Bağımsızlığı olmayan küresel işbirlikçi iktidarlara ve onun sağ, sol görünümlü destekçilerine,
– Tutarsız, ilkesiz, iktidar olmaktan uzak, toplumunu oyalayan, her türlü entrika ve provokasyonlara açık muhalefet partilerine,
– Gerçek halk iktidarının organları, kolları olması gerekirken, çürümüş bir siyasetin uzantılarına dönüşmüş sivil toplum örgütlerine, sendikalara, derneklere,
– Küçük şahsi çıkarları için rant ve talandan payını alma telaşındaki sermaye çevreleri, medya, basın ve yayın organlarının sahiplerine,
– Kalemini ve kariyerini pazara çıkarmış yazar, çizer, aydın geçinenlere,
– Zihinleri işgal edilmiş çıkarcı, gelenekçi, fanatik siyaset yandaşlarına,
– Doğa ve içinde yaşayan diğer canlı katliamlarına, Muhalifiz.
Muhalif olmak ne demektir?
Demokrasi, muhalefetle gelişir. Küresel karartmalar, algı operasyonları, soygunlar, işgaller bilinçli muhalefetle durdurulabilir. Küresel gücün güdümündeki iktidarlar, muhalif görünümlü partiler, dernekler, sendikalar, bilimum NGO’lar tarafından kuşatılmış durumdayız. Muhalefet etmek; bunların hegemonyasından kurtulma umudunu sürekli canlı tutmak demektir.
Muhalif olmak; aksilik, uyumsuzluk, oyun bozanlık değil, tam tersine insanca, onurlu, hümanist bir duruştur.
Körü körüne değil, araştıran, düşünen, sorgulayan, üreten, ilkeli muhalefet esastır.
Hedef; bireysel değil, örgütlü, toplumsal muhalefettir.
Muhalif olmak; bir kenarda oturup doğru, yanlış sevkiyatı yapmakla değil, toplumsal yaşamın her alanına katılarak doğruları, yanlışları aramakla olur. Bunun tersi bir tutum; demagojilerle oyalanmak, toplumsal görev ve sorumluluklardan kaçmak demektir.
Muhalefet; yakaladığımız iktidar organlarını elimizin tersiyle itmek de değildir. İktidar oluşumlarını yakaladığımızda, örgütlü, demokratik platformlarda yer aldığımızda sesimizi daha kolay duyurabiliriz. Ancak; amacımız “ ne pahasına olursa olsun iktidar olmak “ değildir.
Unutmayalım; iktidar olduğumuz noktalarda bile muhalefeti koruma, onlarla sağlıklı diyaloglar kurma, onların sesine kulak verme görevimiz devam ediyor.
Gerçek demokrasiye ulaşmanın başka bir yolu yok!