KÜRESEL DÜNYADA EKONOMİ VE SİYASET

KÜRESEL DÜNYADA EKONOMİ VE SİYASET

 

Küresel dünyanın ekonomi, siyaset ve sosyokültürel alanlardaki işleyişi; üretim, mal- hizmet ihracat ve ithalatı, tüketim, gelir dağılımı, açıklık, şeffaflık gibi parametrelerden ziyade ranta dönük finansal yatırımlar, borç verme, borçlanma, algı yönetimi ve toplumsal bağımlılık üzerine kuruludur.

Küresel sermaye 20.yüzyılın son çeyreğinden itibaren üretim sürecinden daha fazla uzaklaşarak zahmetsiz, kısa zamanda daha çok getiri sağlayan, riski daha az olan üretim dışı finansal alanlara ( hisse senedi, tahvil, faiz, döviz, altın )yönelmiştir. Günümüzde finansal işlemler, dünya ticaret hacminin onlarca kat fazlası bir büyüklüğe ulaşmıştır.

Ekonomisi, devlet ve hukuk düzeni istikrarlı olan gelişmiş ülkelerde faiz, repo, borsa gibi alanlarda rant ve kârlılık oranları oldukça düşüktür. Fiyatlar neredeyse yıllar boyu sabit, finansal yatırımlar enflasyonun bir miktar üzerindedir. Az gelişmiş, gelişmekte olan ülkelerde ise ranta dönük yatırım alanları fazla ve kârlılık oranları enflasyonun onlarca, yüzlerce kat üzerine çıkabilmektedir. Ayrıca getirisi yanında risk oranlarının düşük olması da tercih edilmekte, güvence aranmaktadır. Bu da hukuk düzeni henüz yerli yerine oturmamış, açık, şeffaf, demokratik olmayan ülke yönetimlerinde rant paylaşımı ve devlet güvenceleriyle sağlanmaktadır.

Sermaye ihtiyacı olan ülkelerin borç alma, verme işlemlerinde birtakım ön koşullar dayatılarak borç alanların tek yönlü bağımlılığı arzu edilir. Verilen sermayenin kullanım alanları, faiz ve anaparanın geri dönüşü için devlet güvenceleri, işçi ücretlerinin ve sosyal güvenlik harcamalarının düşük tutulması gibi şartlar ileri sürülür. Borçlar biriktikçe de tekrar borçlanma için yeni şartlar ileri sürülür.

Borçlanma; ülkeler, şirketler ve bireyler için, öz kaynakları dışında borç veren ülkelerden sermaye ( para ) sağlayarak faaliyetlerini, ihtiyaçlarını karşılaması anlamını taşır. Sağlıklı işleyen bir ekonomide, karşılıklı çıkarlar ön planda olmak üzere, istisnai koşullar, sınırlı miktar ve sürelerle ülkeler borçlanıp sermaye ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Yazılı ticari taahhütler ( faiz, nema vb. ) dışında bir bağımlılık oluşmayabilir.  Ancak her borçlanmanın bir maliyeti vardır. Borçlanma sonucu gerçekleştirilen yatırımlar, faaliyetler, giderilen ihtiyaçlar borçlanma miktarının üzerinde bir getiri ya da fayda sağlıyorsa, kalkınma ve refaha ulaştırıyorsa yararlıdır, tüketime, lükse, ranta giderek eriyorsa yarardan çok zarar getirir.

Borçlanmanın maliyeti genelde yüksektir. Bu maliyet, planlı, programlı üretim alanlarında kolayca karşılanabilir. Borcun geriye ödenmesinden sonra bir artı değer yaratılabilir. Plansız, önceliği olmayan yatırımlara, lüks harcamalara, rant çevrelerine yönlendirilirse hem borcun geriye ödeme güçlüğü doğar hem de yeni borçlanmaların kapısını açılır.

Esas olan ise; öz kaynaklara dayanarak, katma değerli daha çok üretimdir. Öz kaynaklara ve üretime ağırlık veren bir ekonomi, küresel ve yerel ekonomik dalgalanmalardan, krizlerden kolayca etkilenmez, ayakta kalır. Çünkü ciddi bir planlamaya, disiplinli bir çalışmaya ve denetime dayanır. Siyasetçi için ise zorlu, zahmetli bir süreçtir. Kumanda merkezinde yoğun bir koordinasyon ve denetim gerektirir. Siyasetçiyi değil halkı zenginleştirir. Siyaset kurumu ve siyasetçi bu görevini yerine getiremediği zaman iktidarı bir başkasına bırakır.

Öz kaynaklara dayalı üretim yerine aşırı dış borca ve ranta dayalı ekonomiler ise, belirli rant guruplarını zenginleştirirken üretim sektörlerinin ve üreticinin zayıflayarak yok olmasına neden olur.

Rant ekonomisi aç gözlü bir canavar gibidir. Belirli rant çevreleri daha çok borçlanma, borç parayla yürütülen rant ekonomisinden daha çok pay alma, günü gün etme peşindedir. Ülkenin geri kalanına ise gittikçe birikerek ödenemez hale gelen borç enkazı kalır. Ülke varlıkları olan şirket hisseleri, bankalar, enerji santralleri, oto yollar, madenler, köprüler  birer birer yabancıların eline geçer.

Kısacası, borcun diyeti bir şekilde ödenir.

Yaşadığımız topraklar ve ülke bizim olmaktan çıkar.

Aşırı borçlanma nedeniyle döndürülemez hale gelen ekonomi bir noktada tıkanır, çıkmaza girer.

Sonuç olarak; öz kaynaklara dayalı ulusal bir ekonominin üretim çarkları döndürülmedikçe, ulusal hasıla adil bir şekilde dağıtılmadıkça o ülke bireylerinin refahı ve huzuru sağlanamaz. Bu yolda atılacak adımların en başında ise “ ulusal kalkınma heyecan ve ruhunu yeniden canlandırmak “ gelir. Bunun anlamı, emperyalizmin güdümünde ve gölgesinde palazlanan, salt milli ve manevi değer istismarına sığınmış dar, sahte bir milliyetçilik siyaseti değil, ekonomik ve siyasi bağımsızlığı hedefleyen topyekûn bir kalkınmadır.

Ulusal kalkınma modelinin en iyi örneği cumhuriyetin ilk dönemidir. Borçlanmaya dayalı rant ekonomisi ise 1950’li yıllardan bun yana devam ediyor.

Ekonomik bağımsızlık, siyasi ve sosyokültürel bağımsızlığın temelidir.