Birisi yazar, eleştirmen Fethi Naci, diğeri yazar Nahid Sırrı Örik.
İlki Cumhuriyet’in kuruluşundan yirmi birinci yüzyıl başlarına uzanan bir tarih aralığında yaşamış ( 1927-2008 ), diğeri ise Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet Türkiye’sinin ellili yıllarına kadar tanıklık etmiş (1895-1960 ) iki yazar.
Fethi Naci; yaptığı yazarlık ve yayımcılıktan çok edebiyat, sanat ve siyaset eleştirmenliği ile tanınıyor, edebiyat ve sanat dünyasına, şiir, öykü ve roman türündeki yapıtlara çağdaş, toplumcu bakış açısıyla eleştirel bir ışık tutuyor. Kimi zaman çıkardığı dergilerde, kimi zaman gazete köşelerinde yazdığı makaleler yanında edebiyat dünyası ile ilgili eleştirel kitapları da bulunan Fethi Naci siyasetle de yakından ilgilenmeyi arzu etse de, siyasette hayal kırıklıkları dışında bir şey bulamıyor. Yine de onun yazılarında toplumcu dünya görüşünün izleri eksik olmuyor. Belki de bu yüzden toplumsal çalkantıların, kargaşanın hiç eksik olmadığı ülkemizde, her aydın insanın olması gerektiği gibi muhalif, eleştirel kimliğini hiç bırakmıyor. Daha iyiyi, güzeli arama yolunda yürürken iyi olanı övme, kötü, eksik olanı hakkıyla eleştirme erdemini hep sürdürüyor yaşamı boyunca.
Son dönemlerinde, umutlarını, iyimser düşlerini kaybetmese de birçokları gibi siyasetten uzaklaşıp tümüyle edebiyata yönelerek huzur buluyor.
“ Eleştiride Kırk Yıl “ onun 1994’te basımını gerçekleştirdiği önemli, iz bırakan bir eleştirel makaleler topluluğundan oluşuyor.
Elbette ki ele aldığı konular; öyküler, şiirler, romanlar, öykücüler, şairler, romancılar.
Türkiye’nin özellikle 1980’den bu yana hız kazanan değişim süreci ( ki bu değişimin ileriye, gelişmeye, kalkınmaya değil, geriye, çürümeye, bunalımdan bunalıma sürüklenmeye doğru yol aldığı görülüyor ) edebiyata, sanata da yansıyor. Bu olumsuzluğu Fethi Naci şu cümlelerle anlatıyor:
“ ..edebiyatçı, istediği kadar içinde yaşadığı günlük yaşamla uyuşmazlık halinde olsun, ayrılamaz bu yaşamdan, bu yozlaşmışlığı, bu çürümüşlüğü yaşamak zorundadır.
Ne var ki yozlaşmışlığı, çürümüşlüğü yaşamak başka şeydir, yozlaşmışlığın, çürümüşlüğün bilincine varmak başka şey.( s.75 )
Bu acı gerçeğin nedenlerini daha açık, kısa bir serzenişle anlatmadan da geçemiyor Fethi Naci:
“ 1980’li yıllarda burjuva ideolojisi Türkiye’ye egemen oldu; hem de hiçbir dönemde olmadığı kadar ! ‘ Serbest piyasa ekonomisi ‘, ‘ hür teşebbüs ‘, ‘ köşeyi dönme ‘ sloganları- sosyalist kesimlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin susturulduğu dönemlerde – büyük sermayenin etkisi ve denetimi altındaki yayın organlarıyla, televizyonlarla, dernek ve vakıflarla, holding memuru profesörlerle geniş halk kesimlerine kadar yayıldı, bu kesimlerin bilincinde aşınmalara yol açtı. Bu oluşum karşısında ne yaptı romancılarımız ?
Tek şey : Sustular “ ( s. 76 )
Nahid Sırrı Örik’in “ Sultan Hamid Düşerken “ isimli kitabı ise, Fethi Naci’nin başarılı tarihi roman türüne örnek olarak gösterdiği bir eser.
Nahid Sırrı Örik; İstanbul doğumlu, Galatasaray Lisesi dahil girdiği birçok okulu bitirmeden ayrılmış, Birinci Dünya Savaşı yıllarında yurt dışına çıkarak Tiflis, Berlin, Paris, Viyana, Roma, Kopenhag gibi şehirlerde uzun yıllar yaşamış bir yazardır. 1928 yılında Türkiye’ye döndükten sonra öykü, roman, oyun, inceleme, gezi notları ve hatıralardan oluşan değerli edebi eserler bırakmış olmasına rağmen o camiada hak ettiği yere ulaşıp yeterince tanınamamıştır.
Herhangi bir yayınevi tercihi yapmadan temin ettiğim kitabın ( Sultan Hamid Düşerken), belki de yayınevinin orijinaline bağlı kalma kaygısıyla değiştirmeden yayımladığı baskısı, Osmanlıca kelime ve cümle kalabalığı içinde bir parça sıkıcı gelse de, dönemini başarılı bir şekilde tasvir etmiş bir eser ağırlığı taşıyor.
Osmanlı’nın parçalanıp yıkılma dönemi, iki Meşrutiyet arası iktidar kavga ve entrikaları, Abdülhamit dönemi saltanat ve diplomasisini yönlendiren olay ve olgular, İttihat ve Terakki baskısı, konaklarda, yalılarda gösteriş ve lüks içinde yaşayan paşalar ve aileleri, Avrupa ve Osmanlı toplumsal yaşamının değişim sancıları, ayaklanmalar, isyanlar, ihanetler ve sürgünler başarılı bir atmosferde veriliyor.
Dönemi ve kitabın yazarını da yine en özlü cümlelerle Fethi Naci anlatıyor:
“ Nahid Sırrı Örik’in tutumu, İkinci Meşrutiyet’ten İttihat ve Terakki’den, Sultan Hamid’den söz açan öteki romancıların tutumlarına hiç mi hiç benzemiyor: İttihat ve Terakki’nin zorbalığına karşı çıkıyordu o romancılar ama hiçbirinin aklından 31 Mart’ı sevimli göstermek ya da Sultan Hamid’i tutmak geçmiyordu; oysa Nahid Sırrı Örik’in gönlü de, kafası da Sultan Hamid’den yana. Ne var ki Balzac’ın kralcı oluşu toplumsal gerçekliği nesnel gelişmesi içinde vermesine nasıl engel olmamışsa Nahid Sırrı’nın Sultan Hamid’den yana olması da toplumumuzun belirli bir tarihsel kesitini bütün gerçekliği ile yansıtmasına engel olmamış.”