Son günlerde yaşanan dolardaki aşırı tırmanış eğilimi, kadrolu medya entelektüellerini öfke ve şaşkınlıkla, dünyayı yeni baştan keşfedercesine içi boş teori arayışlarına yöneltti.
Ekonomide yaşanmakta olan gerçekleri yalın ve bilimsel inandırıcılıkla algılayıp yapılan hatalardan dersler çıkarmak yerine, panik halinde yanlış politikaları savunma refleksleri ön plana çıktı. Onlara göre:
Büyük kalkınma hamleleri yapılmıştı,
Ekonomi çok dinamik ve güçlüydü,
ABD, bize karşı düşmanca davranıyordu,
Yaşanan kriz, 15 Temmuz darbe girişimiyle başarılamayan komplonun ekonomik versiyonuydu,
Muhalefet; yanlış politikaları eleştirmek yerine ABD’ye karşı birlik içinde olmalıydı,
Bugün için yapılan eleştiriler, ülkeye ihanetle eşdeğerdi,
Vesaire, vesaire…
Oysa gerçekler çok basit ve ortada.
Marks ve Engels’in, kapitalist sömürü düzenini keşfetmesinin üzerinden 170 yıl geçti.
Lenin’in, kapitalist ekonominin devleşip canavarlaşarak bir emperyalist sisteme dönüştüğü tezini icadından bu yana 100 yıllık bir tarih akıp gitti.
O günlerden bun yana, bu bilimsel tezlerin yeryüzüne yayılıp insanlığın bir kurtuluş ve özgürleşme meşalesi haline gelmesinin önünü kesmek için her yolu deneyenler ve onların ideologları bugün, hafıza kaybına uğramışçasına emperyalist ( ya da yeni moda deyimiyle küresel ) canavarların dünyayı ve ülkemizi işgalinden bahsediyor.
Küresel işgalcilere hesap, kitap yapmadan kapıları sonuna kadar açanlar, iktidarda kalabilme uğruna toplumu on yıllardır din, mezhep ve etnik temelde düşman kamplara bölenler, bir özeleştiri bile yapmadan birlik ve beraberlikten bahsediyor.
Elbette ki; emperyalist işgalcilerin yok etme politikalarına karşı birlik ve dayanışma gösterilmelidir.
Ayrımcılığa, sömürü düzenine, yok edilen özgürlük ve demokrasiye yapılan saldırılara karşı da birlik ve dayanışma.
Emperyalizmin yeryüzünde yaydığı tüm kötülüklere karşı da birlik ve dayanışma.
Daha önceki dönemlerde olduğu gibi, son yirmi yıllık dönemde de sanayi üretimini, turizmi, tarım ve hayvancılığı ihmal edip, aşırı derecede dış borçla kalkınma ve tüketimi körükleme politikaları artık iflas etmiştir.
Kurtuluş için; her türlü lafazanlığın, algı operasyonlarının dışında yapılacak olanlar tartışmaya yer bırakmayacak derecede açıktır.
Her alanda öz kaynaklara dayalı üretime süratle yeniden dönülmelidir.
Lükse ve aşırı tüketime derhal son verilip tasarrufa, daha sade bir toplumsal yaşama dönülmelidir.
Ne zamana kadar?
Doların saltanatını yıkana kadar,
Borçlarımızı sıfırlayana kadar,
Tükettiğimizden çok üretene kadar,
Üst düzey üretim ve bilişim teknolojilerini ihraç etmeye başlayana kadar,
Evrensel standartlara uygun, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik hukuk devleti normlarını yakalayana kadar.
Gerisi teferruattır…