Son günlerin siyasi gündemine suni bir şekilde sokularak, yaşanan toplumsal sorunları bir süreliğine perdeleyip dikkatleri dağıtma ve siyasal rant kazanma amacı güden “ Saraya giden CHP’li “ vakasının tartışmaları bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Yeni bir suni gündem ortaya atılana kadar.
Siyasetin yakın plan çekim alanına giren, partiler, liderler ve bağlantıları üzerine kurulu pratiği; konuya yüzeysel bakan kitlelerde daha çok ilgi uyandırsa da, arka planda, perde gerisinde ustaca gizlenen “ Büyük resmi “ algılama gibi bir sorumluluğumuz var.
Ekonomik sıkıntılar yaşanıyor, gelecek endişeleri artıyor. Her geçen gün değişik versiyonlarla projelendirilip yapay gündemler oluşturuluyor. Terör ve savaş tehlikeleri ile her yana korku salınıyor. Sürekli enjekte edilen bir uyuşturucu gibi, düşünce sistemini felç eden popüler kültürün de etkisiyle, toplumun bireylerinin sağlıklı ve derin düşünmesi engelleniyor.
Bu durum; Çinlilere atfedilen bir atasözünü anımsatır:
“ Parmak ayı gösterirken aptal parmağa bakar “
Gerçeği tam olarak, tüm çıplaklığı ile görme yerine küçük ayrıntılarla oyalanıyoruz.
Bu benzetmeden toplumsal bir yergi anlamı çıkarılmamalıdır. Tam tersine, toplumun bireylerinin dünden bugüne, dışarıdan ve içeriden kurulan tuzaklar, yalanlar ve demagojilerle içine sürüklendiği travmalar ve mağduriyetler anlatılmak istenmektedir.
Demokrasinin tam olarak yerleşmediği toplumlarda, küresel projelerin güdümündeki siyasi partiler, sendika, dernek, vakıf gibi sivil toplum örgütü maskesine bürünen NGO’lar ( Non Governmental Organizations ) içine sızmış, o ülke aleyhine çalışan, değişik amaçlı kişi ve kuruluşlar, çokça komplo ve entrika üretirler.
Her şey, küresel kapitalizmin egemenliği ve saltanatı içindir. Toplumlar ve bireyler de, bu ekonomik, siyasi ve sosyal hegemonyanın daha rahat işleyişine uygun hale getirilir.
Çok gerilere gitmeden Cumhuriyet tarihine bakmak bile bu konudaki tezleri su yüzüne çıkarır.
– Siyasi entrikalar, darbeler, kumpaslar,
-Aydınlara, vatanseverlere uygulanan baskılar, idamlar, hapisler, sürgünler,
– Ülkelerine ihanet içindeki siyasiler, bürokratlar, “ sahte aydınlar “ ,
– Bitmeyen ekonomik krizler, toplumsal çatışmalar,
– Tüketim çılgınlığı, rant avcılığı, doyumsuz egolar, popülarizm,
– Önlenmeyen kadın ve töre cinayetleri,
– Göz yumulan doğa katliamları,
– Akıl almaz demagoji ve yalanlar…
İçinde yaşadığımız toplumun sürüklendiği sahte cennetten manzaralar…
Algı operasyonlarının, kumpasların, darbelerin, terörün ve tüm korkuların panzehiri, hakkın, adaletin, eşitliğin ve refahın yolu, en üst düzey demokrasi ve şeffaflıktan, aklın ve hoşgörünün toplumun yaşam biçimi haline getirilmesinden geçer.
Demagoji, ego savaşları, kişisel çıkar kavgaları ülkeyi, toplumun bireylerini hiçbir yere götürmez. Fırtınaya tutulmuş pusulasız bir gemi misali sarp kayalıklara doğru savurur. Belki “ Güç odaklarını, iktidarları “ bir süreliğine ayakta tutar, ancak batan gemide kurtulan olmaz.
CHP ve ittifak yaptığı siyasi partiler; algı ve itibarsızlaştırma, kara propaganda operasyonlarını aşa aşa, provokasyonların içyüzünü, niteliğini deşifre ede ede ilerlemek zorundadır. Attığı her doğru adımı, “ FETÖ taktiği, FETÖ söylemi, PKK ile aynı safta yer alma “ safsataları ile baltalamaya çalışan eğitilmiş, görevlendirilmiş, maskelenmiş “ Etki ajanlarını “ etkisiz kılacak mekanizmaları ve kadroları oluşturup “ Sahaya “ sürmelidir.
Kara propagandaları, kumpasları, entrikaları aşmanın yolu da önce kendi içinde demokrasiyi, şeffaflığı, adaleti, liyakati, sevgi ve hoşgörüyü yerleştirmekten geçer.
Demokrasinin tam olmadığı ülkeler, dışarıdan ve içeriden tezgâhlanan provokasyonlara daima açıktır. Demokrasinin olmadığı siyasi partilerde de durum aynıdır. “ Demokrasi bizde daha fazla, biz her şeyi ulu orta söyleyip eleştiriyoruz “ düşüncesi bir aldatmacadır. Her şeyi eleştirme bir ölçü değildir.
Demokrasinin; hak, hukuk, adalet, eşitlik, liyakat, şeffaflık, akıl ve hoşgörü gibi birçok kuralı vardır. Standartları ise; kötüye, eksik olana bakarak değil, gelişmiş evrensel normlara göre tayin edilir. Hepsinden önemlisi de; topluma “ Demokrasi korkusu “ yerine demokrasi kültürünü aşılamakla bu konuda yol kat edilir.
Siyaset ve siyasi partiler; kaos ortamında, puslar, karanlıklar içinde “ Küçük imparatorluklar “ kurarak, demokrasiden kaçarak, yalanlar üzerinde yürüme yolunu seçebilirler. Toplumlarını ve taraftarlarını peşlerinden sürükleyebilirler.
Ne var ki; tarih doğruları da yanlışları da gün gelir kuyumcu terazisiyle tartarcasına ayıklayarak ayrı ayrı sayfalara yazacaktır.
28 Kasım 2019