ALGILAR PARAM PARÇA
İnsan, ömrünün çoğunu kendinden kaçarak tüketir. Hep dışarıda, başkalarında arar kendini, özlemlerini. Ara sıra kendi aynasına dönüp baksa da, dehşete kapılıp kaçar, uzaklaşır gördüklerinden. Fazlaca derinlere inip kendi iç yolculuklarına çıkmaktan korkar.
Dışarıda gördükleri ise; aslında bir yalanlar zincirinden, bir hayalden, bir illüzyondan ibarettir.
Gerçeği, gözler görmez, kulaklar işitmez, diller söylemez olur. Cümle âlemin sisler arasındaki yaşamı gerçek sanılır, oysa her şey göründüğünden farklı, yaşamın derin sırları Kaf dağının ardında gizlidir.
Küresel rant düzeninin oluşturduğu algılar kırık dökük, kapkaranlık dipsiz kuyulara uzanır. Dün, bir çırpıda edindiğimiz eğreti yargılar bugün değişiyor, yarın ise yerini başka ucubelere bırakıyor.
Ne kadar etkili sözlerle anlatsanız da, insanların size göre yanlış algılarını değiştirip onları bir çırpıda doğrulara, gerçeklere yönlendirmeniz oldukça zor, ama olanaksız değil.
Bugün kulak ardı edilen, görmezden gelinen, itibar görmeyen söylemler, açıklamalar, gerçekler, yaşam pratiğinde bir gün anlaşılacaktır. Ne var ki her gecikmenin, her geçen zamanın ağır ödenen bedelleri vardır. Size göre doğru bilinenler bıkmadan, sabırla, kararlılıkla, hemen sonuç beklemeden söylenmeye devam edilmelidir.
Hatalı, eksik de görseniz sizin dışınızdakilerin sesine, “ O sese “ kulak vermeniz gerekiyor. “ O ses “ sizin gibi düşünmüyor olabilir. Haklı olduğunuzu düşünüyorsanız, inandırmanın sihirli formüllerini keşfedin, mucizeler peşine düşün.
Bilimsel sağduyu ile bireyin duygusal, devamlı değişen, kendine güvensiz, ürkek değer yargıları sürekli çatışır.
Nasıl mı?
“ O ses “ diyor ki; Ekrem İmamoğlu, Tunç Soyer, Mansur Yavaş, v.b. kurtarıcı olabilir mi?
Sağduyu diyor ki; kişileri, olayları değil, asıl sistemleri tartışmak gerek. Kurtarıcı arayışları sonuç vermez. Doğruyu ancak sistemleri sorgulayarak bulabiliriz.
“ O ses “ diyor ki; ‘ Bu millet adam olmaz ‘, ‘ Gençler ilkesiz, idealsiz, tembel ‘.
Sağduyu diyor ki; gerçek ‘ Kör gözlerin ‘ gördüğünden de vahim, ancak toplum büyük bir algı kumpası altında. Toplumun bireylerinde ve gençlerde gördüğümüz ne kadar olumsuzluk varsa, bu enkaz gerçeklere sırtını dönen, ya da onlarla yüzleşmekten korkan bizlerin, hepimizin eseri. Asıl suçlu biziz.
“ O ses “ diyor ki; faizler birkaç puan düştü, ekonomi canlanacak.
Sağduyu diyor ki; ekonomide akılcı, köklü reformlar yapılıp ulusal üretim seferberliği ilan edilmedikçe, lüks ve aşırı tüketimin önüne geçilmedikçe, yalnızca dış kaynakla, borçlanmayla ekonomi düze çıkmaz, ancak sorunlar ertelenerek daha çok birikir.
“ O ses “ diyor ki; yollar, köprüler, gökdelenler, alış veriş merkezleri, yeni hava limanları yapılıyor. Köylerimizin sokaklarına kadar kilit taşları döşeniyor, yollarımızda marka marka, son model arabalar cirit atıyor, ülke adeta uçuyor.
Sağduyu diyor ki; medeniyet güzel şey, ama o kadar asri yaşayacak kadar paramız yok. Borçlanarak, kamu mallarını, hazine arazilerini satarak, yabancı sermayeye fütursuzca kapıları açarak, her birimizin geleceğini ipotek altına alarak ülke kalkınamaz, ancak sömürgeleşir.
“ O ses “ diyor ki; bugün sahip olduklarımıza bakarsak düne göre iyiyiz.
Sağduyu diyor ki; dünü ve bugünü ancak dünya ülkeleriyle kıyaslamalı olarak, tüm ekonomik, siyasal ve sosyal göstergelerle birlikte değerlendirirsek gerçek durumumuz anlaşılır. Bu açıdan bakın, hemen her alanda geriyiz.
…
Kısacası, toplumsal algılar alt üst olmuş durumda.
“ Birileri “ sürekli olarak duygular ve inançlarla oynuyor, oynatıyor.
Tarihi, adeta tersine döndürmeye çalışıyor.
Belki tarihin akış hızı değişir, ama tarihin yönü değişmez.
İleri, hep ileri…